26 Haziran 2012 Salı

ÇOCUK KALBİ GÜLMEZ HEMEN.













Yalnızlık türküleri söylerken… içimdeki  çocuğu unutmuşum..Gözüm, gökyüzüne takılı kalmış..Tam ortasında sallanan kalbime inat..Kalbim mi bana uzaktı ?? Yoksa bir türlü yaşamadığım sevda mı??? Sevda var mıydı?????????


Yalnızlık öle anlaşılır şey değil aslında…  Yürek vurgusu belki de gönül teli..Asılı kalmış çocuk yüreğim..


Dünya çok kalabalık, her zaman birileri vardır..Yürek yalnızlığı sevgiye susar..Bunca kalabalığa inat.Sonralarda kalbin isyanını bir köşeye bırakır, çocuk kalbimi alıp, bunca yalnızlığıma inat, karışırım tüm dünyaya..

20 Haziran 2012 Çarşamba

PRENSESİN AŞKI.




Çok eski zamanlarda Avusturya prensesi ve sevgilisi olan şövalye biraz olsun baş başa kalabilmek umudu ile kırlarda dolaşırlarmış. İkiside aşklarının büyüklüğünden ve sevgilerinin yüceliğinden bahsederlermiş. Şövalyenin prenses için yapmayacağı şey yokmuş. Ne isterse her isteğini bir emir kabul eder ve hemen yerine getirmek istermiş. 


Yine günlerden bir gün, iki aşık kırlarda geziye çıkmışlar. Bir yandan gelecek günlerle ilgili hayaller kuruyor bir yandan da yaşadıkları dünyanın güzelliklerinden bahsediyorlarmış. Yüksekçe bir tepede oturup konuşurlarken prensesin gözüne aşağıda akıp giden Tuna nehri kıyılarındaki minik mavi kır çiçekleri gözüne ilişmiş. 


Ne kadar güzel çiçekler. diyerek şövalyeye dönmüş. Şövalye prensesi için o kır çiçeklerinden toplamak üzere hemen ayaklanmış. Tabi o zamanlar şövalyelerin ağır zırhları var ne kadar hızlı hareket etmek istese de bu zırh şövalyenin hareket kabiliyetini engelliyor ve hızını düşürüyormuş.


Tepeden aşağıya doğru inen şövalye sevgilisi için kır çiçekleri toplayacağından dolayı çok mutluymuş. Yakardan şövalyeyi izleyen prenses ise o çok beğendiği kır çiçeklerine kavuşmayı heyecanla beklerken bir yandan da ne kadar şanslı olduğunu düşünüyormuş. Nehrin sığ bir yerini bularak kayalara basıp karşı kıyıya geçen şövalye prensese dönüp eliyle bir öpücük gönderip bir de reverans yaparak dönüp çiçekleri toplamaya başlamış. Bu çiçekler gerçekten de çok hoş görünümlü ortaları beyaz kenarları mavi olan minik minik çiçeklermiş. 


Kır çiçeklerinden bir demet kadar toplayan şovalye aynı geldiği yoldan geri dönmeye başlamış. Kayaların üstünden ustalıka ve çevik hareketlerle atlayan şovalyenin birden bir kayaya gelince ayağı kaymış ve Tuna nehrinin akan sularına düşmüş. Üstündeki zırhların ağırlığından her geçen saniye dibe doğru gittiğini hisseden şovalye elindeki bir demet kır çiçeklerini hızla savurmuş ve çok sevdiği prensesine var gücü ile bağırmış;


UNUTMA BENİ, UNUTMA BENİ, UNUTMA ÇİÇEKLERİ... diyerek dibe doğru batmış...
alıntı



11 Haziran 2012 Pazartesi

ÖYLECE GİTTİN..


Gittin… Ben arkandan sadece baktım. Oysa söyleyecek o kadar çok şeyim
vardı ki… “Gidersen, iyiye dair ne varsa içimde yitireceğim hepsini.
Gidersen, sönecek içimdeki ateş ve bir daha hiç kimse yakamayacak.
Gidersen,
karanlığa mahkum edeceksin günlerimi. O karanlıkta yolumu kaybedeceğim”
diyecektim sana; konuşamadım…


Gittin… Gidişini görmemek için gözlerimi kapattım. Öylesine acıdı ki
içim;
tutup koparsalardı kolumu bacağımı bu kadar acı duymazdım. Acım yaş olup
akmalıydı gözlerimden; ağlayamadım…


Gittin… Seni delicesine bir tutkuyla seviyordum oysa. Tutkum seninle
olmaktı, tutkum teninde erimek, tutkum hayatı seninle, sadece seninle
paylaşmaktı; anlatamadım…


Gittin… Gidişini önlemek için tutmak vardı ellerinden. Ellerim değil
miydi
her dokunuşumda seni ürperten? Ürperirdin yine biliyorum. Bir kez dokunsam,
bir kez tutsam ellerini, gitmek için biriktirdiğin bütün cesaretin
kaybolurdu; tutamadım…


Gittin… Bir yıkım gibiydi gidişin. Sen adım adım uzaklaşırken benden,
çöküp kaldı bedenim olduğu yere. Nice terk edişlere dayanan bu yürek bu kez
yenilmişti. Bu kadar zayıf değildim ben, kalkmalıydım; kalkamadım…


Gittin… Oysa geldiğin gün gideceğini biliyordum; hazırdım gidişine. Kaçak
zamanları yaşıyorduk. Zaman bitecek ve sen gidecektin. Bense gidişinin
ertesi günü hayatıma kaldığım yerden yeniden başlayacaktım; başlayamadım…


Gittin… Bir şey söyledin mi giderken? “Kal” dememi istedin mi? Son bir
kez
“Seni Seviyorum” dedin mi? “Bekle beni, döneceğim” diye umut verdin mi?
Beynim öylesine uğulduyordu ki; duyamadım…


Gittin… Nereye gittiğin önemli değildi. Binlerce kilometre uzakta da
olsan, iki metre ötemde de fark etmiyordu. Artık yoktun ve asıl bu düşünce
beni felç ediyordu. Kurtulmalıydım senden, bu yokluk duygusundan
kurtulmalıydım; kurtulamadım…


Gittin… Unutulanların arasına katılmalıydın. Anıları bir sandığa koyup
hayatı bir yerinden yakalamalıydım. Bu aşk noktalanmalıydı, bu sevdadan
vazgeçmeliydim; yapamadım…


Gittin… Bir okyanusun ortasında, tek küreği kaybolmuş sandalda dev
dalgalarla boğuşan bir denizciyim şimdi. Bil ki sevmekten vazgeçmedim seni,
bil ki seninle birlikte sevdanı da taşıyacağım yüreğimde. BİL Kİ SENİ…
UNUTAMADIM.( MUAMMER AYGÜN)

SESSİZ ÇIĞLIĞIM


Okunmadık şiirim…/…Söylenmedik şarkım ….sensin! sendin ya…..


Gece  ayazım../…Gönül kuşum../..Sabahımın vuslatı..


Meltem yağmurum../…Hüzün akşamım../….tek yürek damlam…


Terk-i diyarım../…kayıp şehrin ismi yarim…


Yokluk sendin…/…Varlık ben….Kaybetmişliğin zamanında…


Şimdilerde sennn..<< sessiz çığlığım >>>



8 Haziran 2012 Cuma

YALNIZLIK İŞTE

                                     Yollar ayrılır bazen..


Bilmeden düşünmeden..


Nereye neden gittiğin önemli değildir aslında..


Sadece gidiş nedenin seni alır..savurur..


Yüreğinin inleyen nağmelerinden kurtulmak içindir gidişler.
http://www.duyguevi.com/?p=2548






SAHİ SEN BENİ SEVMİŞMİYDİN.


Kocaman gönül penceremi açmıştım sana….Aşkın tam merkezinde olsun diye…Aşk dünyasını değiştirmiş yerini bulamamış…Aşkın teğet geçmiş be sevdiğim..Tam yerine oturamamış….Hala yalnızlar rıhtımındayım…Bir başıma denizi izler kendi mi avuturum..Martılara seni anlatırım..Onlar duyarlar mı bilmem..Yüzünü, gözünü..bana aşiyan yanlarını..Senle meltemlerin estiğini.Sensiz lodoslar da üşüdüğümü…Onlar da alışmış bana..Her geldiğim de rıhtıma..Etrafımda toplanırlar..Onlara simit atmam bahane…Seni anlatıyorum ya..Müptalası oldular sanki …ben gibi..


Gözüm denizde oynayan yakamozlara takıldı bir an…Öyle güzel cilveleşiyorlar dı ki!!! Koyun koyuna..İçimde acıdı..Yaram kanadı yeniden..Gözyaşlarım denize karıştı..Akan selin adı sen oldun….



Boynu büküldü dalgaların, akan gözyaşıma…Onlarda bilir yaramı..Kıyıya daha bir sert çarpar oldular..Benim acımı  paylaşırcasına…Tıpkı sen gibi …Üzülme,  ağlama ceylan  gözlerine başka ağlama yakışır ….Mutluluk gözyaşı olsun ceylan gözlerindeki …


Sahi sen beni sevmişmiydin..

YALNIZLIK İŞTE.


Yollar ayrılır bazen..


Bilmeden düşünmeden..


Nereye neden gittiğin önemli değildir aslında..


Sadece gidiş nedenin seni alır..savurur..


Yüreğinin inleyen nağmelerinden kurtulmak içindir gidişler..


İnce ince yağan yağmurlar..sıkar artık..


Çünkü!!! onlar artık ince ince yağmazlar..


Bardaktan boşanırcasınadır..


Sevdiğin yoktur..


Islanmak sadace tenini üşütür..


Yüreğini saracak ısıtacak..bir yürek yoktur..


Yağmur yağması sadece ıslanmak olur..


Güneş her zaman ki gibi parlak doğmaz gününe..


Yine sadece sıcaktır..


Yüreğini yüreğinde gölgeleyecek …..


Gölgen yoktur..



Günler geçmez gitmez…saatler uymaz gününe..


Akrep yelkovanla savaşır ama..


Ama!!!!!!


Hep oldukları yerde dururlar..


Sonra yalnızlık gelir oturur içine..

BİZ BÖYLEMİYDİK.


Biz seninle güneş gibiydik , Birimiz doğarken …Diğerimizi hep batar, karanlık da yol alırdı…Ne gözüm …gözüme..Nede nefesin nefesime değerdi…



Biz seninle dünyanın iki ucuyduk..Birbirimizi bulamayan hep kaybeden..